Evet yanlış okumadın. İnatçı kilolar, tatlı veya karbonhidrat bağımlılığı artık gözünü korkutmasın.

Biorezonans terapisi ile zorlu diyetlere ve savaşlara girmeden kilo vermek mümkün, nasıl mı? Öncelikle biorezonans nedir oradan başlayalım.

Hepimizin bildiği gibi evrende var olan her şeyin bir enerjisi ve titreşimi vardır. Bedenimizi de çevreleyen bu enerji alanı yaşantımızı, deneyimlerimizi, travmalarımızı; özetle tüm fizyolojimizi ve psikolojimizi etkiliyor.

Biorezonans, bağımlı olduğumuz maddenin ya da hastalıklara neden olan frekansların tersine çevrilerek, çok minik sinyaller halinde vücudumuza tekrar verilmesi işlemidir. Ağrı, acı ilaç ya da kimyasal kullanılmadan doğol yöntemlerle uygulanan ve dünyada yayılmakta olan entegratif/holistik yani tamamlayıcı/bütünsel sağlık akımının türevlerindendir. Kanıtlanmış HİÇBİR YAN ETKİSİ YOKTUR.

Biorezonans, Türkiye‘de tamamlayıcı tedavi yöntemleri arasında yer almakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde doğal tıp yöntemi olarak tanınmaktadır.

Biorezonans yönteminde, kişinin vücuduna yerleştirilen elektrodlar sayesinde kişinin frekans düzenini bozan, hastalık ya da bağımlılık yapan etkenin frekans örneği tespit edilir, cihazla ters çevrilerek manyetik özelliğe sahip diğer aparatlarla kişinin vücuduna tekrar gönderilir. Birbirinin tam tersi iki manyetik alan / frekans karşılaşınca nötrleşir. Böylece hücrelerin düzenli bir şekilde bilgi alış verişi tekrar sağlanmış olur.

Yani; hücrenin frekansı ile cihaz tarafından vücuda gönderilen frekansın REZONE olması yani UYUM içinde olması sağlanır.

Biorezonans ile tanışma hikayeme gelecek olursam; tatlı ve karbonhidrat yemeden günüm geçmezdi. Diyetler ise beni çok mutsuz ederdi. Kokulardan bile tahrik olup tok karnına yemek yeme potansiyeline sahip biriydim ve tavsiye üzerine Gama Rezonans ile görüştüm. Ardından başladığım biorezonans seansları ve holistik beslenme danışmanlığı ile 4 seansta ideal kiloma ulaştım. Bununla da kalmadım, karbonhidrat ve tatlı bağımlılığımdan özgürleştim. Özgürleştim diyorum zira kokusunu aldığım bu gıdaları artık canım çekmiyor.

Hiç mi tatlı ya da karbonhidrat yemiyorsun?

Sanırım en çok bu soruldu bu güne kadar. Bir sofraya oturduğumda masada ağzımı sulandıranlar genellikle ana yemek ve zeytinyağlılar oluyor. Hamur işleri ile aramdaki mesafe uzun. Gördüğümde geçmişten çok sevdiğim bir yiyecekse bir içime dönüp bakıyorum, şuan bunu yemek istiyor muyum diye. Yanıt evetse yiyorum, hayırsa yemiyorum. Tatlı konusunda da rafine şekersiz tatlıları tercih ediyorum. Burada da yine bedenimle bağlantıda olarak yiyorum.

Bedenle bağlantı kısmının altını çizmek istiyorum. Beynimizde sussuzluk ve açlık konusunda uyarı veren merkezler birbirlerine çok yakın. Susadığımızda da aç olduğumuzu düşünüp yemek yiyoruz. Benim burada bir başka farkındalığım ise duygusal yemelerimin dışında yorgunluğumu da yiyerek bastırmaktı. Dinlenmek yerine tatlı yeme stratejimi fark ettiğimden beri canım tatlı istediğinde burada benim görmem gereken ihtiyacım nedir diye bakıyorum.

Duygusal yeme kısmına da kısacık bir bakış atalım isterim. Kalorisi en yüksek besin öfkedir diye okumuştum. Kendimi gözlemlediğimde çok öfkelendiğimde ya da çok üzüldüğümde yemek ve özellikle profiterol yeme eğilimim olduğunu gördüm. Burada yaptığım öncelikle bu farkındalığı kabul etmek oldu. İkincisi ise duygunun içinden geçmeyi denemek oldu. Burada koçluk araçlarının yanı sıra biorezonans duygu durumu dengeleme terapilerinden ve bach çiçeklerinden büyük destek aldım. Duygu durumu dengeleme terapisini de ayrıca anlatacağım.

Sorularınız varsa yorumlara bekliyorum.

Sevgiler,

Zehra Dörter

@zehratekindorter

www.zehradorter.com

Yorum Bırakınız