Yaşam Boyu Mutlu Olmak mı İstiyorsunuz?
İŞİNİZİ SEVİN!
İşimiz; hayatımızın bütününü düşündüğümüzde çok önemli bir yer tutmaktadır. İşyerinde yaşadığımız problemler, işin yapılışında ki aşamalar ve unsurlar biz çalışanları fizyolojik ve psikolojik baskı altında hissetmemize sevk eder. Bu durum da sağlığımızı, başarımızı ve iç huzurumuzu olumsuz yönde etkiler. İnsan Kaynakları Yöneticileri olarak bizler; şirketlerimizde ki etkileri düşündüğümüzde, stresini yönetemeyen çalışanlarda devamsızlık artışı, işten ayrılma ve beraberinde devir hızının artması gibi geri dönüşlerle karşılaşırız. Bu durumun doğru yönetilmemesi sonucunda tüm çalışanların da etkilenmesi ve motivasyonlarının düşmesi kaçınılmaz bir son olacaktır.
Problem çözmede önemli olan problemin kaynağının tespitidir. Buradan hareketle stresin tanımına bakacak olursak: “Organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir durumdur.” İş yaşamına uyarlayacak olursak; “başarmamız gereken iş; bilgi, beceri ve tecrübelerimizin üzerindeyse, kapasitemizi zorlamaya başlıyoruz. Bu noktada eğer bu zorlanma ile başa çıkamıyorsak stresle baş başa kalıyoruz.” Bu tanımlardan hareketle stresin nedenleri;
- Hava kirliliği, gürültü, trafik, çalışma ortamının elverişsizliği gibi fiziki çevreden kaynaklanabilir.
- Çalışma koşullarımızın ağır olması, aşırı yük altında çalışmamız gibi işimize özgü nedenlerden kaynaklanabilir.
- Günlük hayatta yaşadığımız sıkıntılardan ya da fizyolojik problemlerden kaynaklanabilir.
Bu faktörlerin bir ya da bir kaçı çalışanların istek ve potansiyeliyle, yöneticilerin isteklerinin uyuşmaması ve çalışanın stres yaşaması olarak ortaya çıkar. Her çalışanın istek ve potansiyeli farklılık gösterdiğinden yaşadığı stres, hissettiği ağırlık ve verdiği tepki de farklılık göstermektedir.
İngiltere’ de yapılan bir araştırmaya göre stres hormonu olarak tanımlanan kortizolün iş günü sabahlarında, tatil günü sabahlarına göre daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Yüksek düzeyde olduğunda metabolizmanın yorulmasına neden olan bu hormon, uygun düzeyde salgılandığında kan basıncını ve kardiyovasküler sistemi düzenliyor. Kişiyi harekete geçiriyor ve enerji gerektiren işlere biyolojik olarak hazırlıyor. Bir anlamda gün içerisinde karşılaşacağı güçlüklere karşı dayanıklı olmasını sağlıyor. (Steptoe, 1990)
Yapılan araştırmada da bahsettiği gibi stresi itici bir güç ya da motivatör olarak kullanabilirsek büyüme, gelişme ve başarı sağlayabiliriz.
Peki STRESi nasıl motivatör olarak kullanabiliriz?
- İlk aşamada; stresi sağlayacak uyaranların ve tehditlerin farkına varmalıyız. Uyaranların bizde oluşturacağı kaygının ardından olası aksaklıkları öngörerek bunlara karşı alınabilecek önlemleri belirlemeliyiz. Ancak burada önemli olan kaygının kronikleşmesinin önüne geçmektir. Kronikleşmesi durumunda; stres kişiye farklı bakış açıları kazandırmak yerine çıkmaza sokar.
- İkinci aşamada; karşılaştığımız zorluklara uyum sağlamalıyız. Başka bir deyişle değişen şartlara ayak uydurmalıyız. İşimizle ilgili olarak yaşanan gelişmeleri takip etmeli, teknolojiyi iyi kullanmalı, gerekiyorsa mevzuatla ilgili bilgimizi güncel tutmalıyız.
- Üçüncü aşamada; yaşam tarzımızı iş ve özel hayatımızı dengede tutacak şekilde düzenlemeliyiz. Sağlıklı yaşamak için “Stressiz bir hayat!” dilemek yerine, yaşamımızı düzenleyerek stresi kontrol edebilmeliyiz. Yani harekete geçmeli ve enerjimizi amacımıza doğru yönlendirmeliyiz.
Çalışanlar üzerinde en çok stres ve kaygı yaratan durumlardan biri “DEĞİŞİM” dir. Değişim; dirence kapalı, uyuma açık bir süreçtir. Şirketlerin değişime direnci önlemede yapması gereken en önemli ve birincil adım gerilim yaratacak düzensizlikten kaçınarak, değişim faydalarını ön planda tutmak ve çalışanları yanına almaktır. İnsan Kaynakları Yöneticileri olarak bizler de değişimi anlatırken; dayanıklılık gerektirdiğini ve zaman aldığını kabul etmeliyiz. Çalışanlarımızın bize ve değişime inanmalarını sağlamalıyız. Zoru başarmanın vereceği mutluluğu iyi aktarmalı, enerji ve iç disiplinlerini bu yönde kullanabilmek için faydayı göstermeliyiz.
19. Yüzyılın başında Maksim Gorki: “İşiniz zevkliyse eğer, hayat eğlencelidir: ancak iş sadece görevse, hayat bir köleliktir.” demiş. Bu nedenle hayatımızda verdiğimiz en önemli kararlardan biri doğru İŞİ, diğeri de doğru EŞİ seçmektir. Bizi ruhsal dinginliğe, hayallere götüren müzikleri yapan George Frideric Handel, benzersiz lezzetler ve harika pastalar sunan Fransız Paul verilebilecek en güzel örneklerdir. Onlar işini severek yapmış, işine yüreğini katmış, bu sayede maksimum fayda sağlamış kendi alanının uzmanlarıdır. Bu nedenle sevdiğimiz işi yapmalı, işimizle bütünleşmeli, stresi pozitife çevirmeliyiz.
Stresi pozitife çevirmenin yolu kontrolü elimizde tutmaktan geçer. Bu sayede doğamıza uyum sağlayabilir, yüksek iş tatmini yaşar, kendimize güven ve saygı duyarız. Buna en güzel örnek:
“Doktorlar bana hiçbir zaman yürüyemeyeceğimi söylerken, annem yürüyeceğimi söylüyordu. Ben anneme inanmayı seçtim.”
sözüyle W. Rudolp’ tur. Önce hayatının kontrolünü eline alarak tedavisinden maksimum faydayı sağlamayı amaçlamış, başarabileceklerine inanmış ve ayağa kalkmıştır. Sonra da olimpiyatlarda üç adet altın madalya kazanan ilk Amerikalı atlet olmuştur.
W. Bagehot: “Hayatta en büyük eğlence başkasının, -Yapamazsın- dediğini yapmaktır.” demiş. Kendi gemimizin kaptanı olduğumuz gerçeğini unutmamalıyız. Rotamızı hangi yöne çevirirsek gemimiz o yöne gidecektir. Bu yüzden;
- Kendimize inanmalı,
- Başarımız için gerekli adımları belirleyerek kontrolü elimize almalı,
- Enerjimizi gelişime yönlendirmeli,
- Olumlu düşünmeli,
- Kendimizi amacımıza adamalı,
- Duygularımızı yönetmeli,
- Kendimize güvenmeliyiz.
Başarı ve mutluluğa giden yolda zaman kaybetmek yerine, o zamanı yaşayarak geçirmeliyiz.
Dilerim bütün hayatınız boyunca yaşarsınız.
J. Sweet